Şubat sonu bu bülteni size ulaştırmayı planlıyordum. Önce yazmayacaktım. Sonra yazmazsam tüm bunlar nereye gidecek, nasıl çıkacak içimden dedim. İlk önce ‘yas’tan başka bir şeye odaklanamazken, kendimi bir dayanışmanın içinde buldum. İsyan ettim, birçoğumuz gibi.
Bu ayın kelimesi dayanışma. Dışa vurumu ise isyan.
Sürç-i lisan ettiysem affola.
23 Ocak’ta bunları karalamışım:
Her gün biri ölüyor sanki. Belki de ölenlerden biri tutulmayan yasını hatırlatıyor bana. Bir kez tuttum diye, benden biliyorlar. Yaslarını tutmayanların tüm yükü omuzlarımda.
Yas tutmaya gelmişim sanki dünyaya.
Yas kader mi?
Yas nedir? Yas nasıl tutulur? Yas, 5 evresi olan bir şeymiş: İnkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme.
Benim tuttuğum hiçbir yas buna benzemedi. Bence Türkiye’de tutulan kolektif yaslar da buna benzemedi.
Yas da diğer toplumsal ve bireysel kavramlar gibi kültürel mi? Yas, coğrafya gibi kader mi?
Ölümün, ölen ve arkasından yas tutanlarla ilgili olduğunu düşünmüştüm hep. Halbuki o yası tutmaya izin vermeyenlerle mücadele de işin içine giriyormuş. Ölenin öldüğü sırada ve öldükten sonra arkasından lak lak edenlerin suratına ‘kes sesini artık’ diye haykırmak bu 5 evrenin neresinde? Öfke sadece gidenin gittiğine, bizi onsuz bırakmasına değil, öleni öldürene; her seferinde. Sonra o katillerin cezasız kalmasında.
Biz her ölümde ölenin olduğu kadar adaletin yasını tutuyoruz.
Bizim yasımız şuna benzer: şok, aksiyon… kaygı, korku, öfke, pazarlık yapanları susturma çabası, dayanışma. Depresyon ve başkaldırı, kabullenme ve öfkemizle baş başa kalma. Ağlamak. Çok ağlamak.
Adaletin yası
Elinde bir kutu var, koşuyorsun bir yere yetiştirmek için. Yolda giderken biri çelme takıyor, öteki seni durdurup kutuyla olan ilişkini ve niyetini sorguluyor, kutuyu götürdüğün yerde belki kutunun nereden geldiğini sorulayanlar oluyor. Kutuya kendi adını yazmak istiyor kimi. Elinden alıp ‘sen zahmet etme, ben götüreyim’ diye görülme çabasını afişe ediyor. Sen, yorgun, bitkin, aynı yolu tekrar yapmak üzere geri dönüyorsun kutuların olduğu dünyana. Tek isteğin o kutuları paylaşmak başkalarıyla.
Dolabında ne varsa o kutuya koyanlar, nasıl oluyor da kutu ihtiyçaları artıyor diye ellerini ovuşturanlarla aynı havayı soluyabiliyor?
Adaletin yasını tutmak işte.
Ve kaybettiklerimizi gömebildikten sonra, hafızamızın, kalbimizin ve ruhumuzun derinliklerine gömdüklerimizin yasını tutmaya belki başlayabiliyoruz.
Elimizden alınan fırsatların,
Dönemeyeceğimiz toprakların,
Yenen haklarımızın,
Kendini bilmez, hadsiz, ahlaksız ve umursuz adamlara laflarını yedirememenin…
Kolektif bilincimizdeki tüm hayaletler sanki aramıza indi. Öyle bir ağırlık var bu ay üzerimde. Elimizden tutup, sırtımızı sıvazlayan, bizle yan yana oturup ağlayanı, dimdik durmak zorunda kaldığımızda arkamızı kollayanı…
Yasın adaleti
Bizde, vefat edenin arkasından "hatırası nimet olsun" denir. Bu, vefat eden kişiyi tanıyan, bilen, sevenlerin, o kişinin hatırasını sürdürmesi anlamına gelir. Onu anarak, temsil ettigi şeylere saygı göstererek, ya da onun yolundan ilerleyerek..
Kaybettiklerimizin hatırasını sürdürmenin önemli bir kısmı ise, adaletsizliğe maruz bırakılanlar için adalet talep etmektir.
İnancımız, ikametgah adresimiz, kütüğümüz, ve politik duruşumuzdan bağımsız olarak hemfikir olabileceğimiz şu: Ülkemizde haksızlıklar, adaletsizlikler, ihlal ve ihmaller sonucunda on binlerce insan ve canlı kaybettik. Yüz binlerce insan yaralandi, ve kayıp.
Afetler insan ayırmaz, afetler politik değildir.
Fakat afete bağlı ölümler politiktir. Adaletsizlik karşısında susmak ve adaletsizliğe kayıtsız kalmak ise, faillerin tarafında durmaktır.
Bu ay…
Evimi özledim.
Evim neresi diye aradım. Bakındım. Bulamadım.
Sonra evini kaybeden, evini yuva yapanları kaybedenleri görüp, kendi arayışımdan utandım.
Müziğe sığındım.
Son birkaç yıldır özellikle kış aylarında yaşadığım depresyon ve aksiyetenin ilk belirtilerinden biri hayatımdan müziği çıkartmam oluyor. Bir bakmışım, aylardır açıp dinlememişim. İnsan müzik olmadan nasıl yaşar?
Belki ağlamalarımızın sesini bastıran ya da içine alıp bizi başkalarına bağlayan... Evimi özledim demiştim ya, evimi hatırlatanları dinledim en çok da. Sonra büyükbabamı özledim. Evimin öyle fiziksel bir yer değil, en çok da geçmişte kalan ve nasıl yaşatmaya devam ettireceğimi bilemediğim bir şey olduğunu fark ettim. Biraz da ona ağladım.
Müzik dinleyebilmek, hayattayım demekti. Nova’nın Pelin’ini, Ari’nin Yalan’ını da dinledim.
Ya ben nasıl kabulleneyim / Bu dünya öyle bi giderken ağırıma? / Ya biz yanıp da sönmeye, zamansız ölmeye mi geldik dünyaya? — Pelin – Nova Norda
Değişince halimiz taşa döndü kalbimiz / Büyüdükçe azalır yaşım / Dayanır, direnir, ne bi' çare üretir / Eğildikçe eğilir başım. — Yalan – Ari Barokas
Dayanıştık.
Konuşmamız Gerek Derneği’ne depremden etkilenen bölgede aktif görev alan sivil toplum kuruluşlarından gelen talep üzerine birkaç kaynak üzerine çalıştık. 6 Şubat sonrasında, uyanıp yataktan kalkabilme gücü verdi bu dayanışma.
Güzel günlerde de böyle dayanışabilsek, gelecekteki kötü günlerimiz azalır mı?
Sivil Toplum Kuruluşları için Kaynaklara buradan ulaşabilirsiniz.
Afet Sonrası Regl ve Hijyen: Sivil toplum kuruluşları için öneriler
Güvenli, hijyenik ve mahrem alanda neler olmalıdır?
Afet sonrası regl ve hijyen hakkında konuşmak
Afetten etkilenen bölgelerde mahremiyete özen göstermek
Depremden etkilenen bölgelerde ilk kez regl olan, ya da regl hakkında bilgiye ihtiyaç duyan çocuk ve gençler için Türkçe ve Arapça (Kürtçe çevirisi de hazırlanıyor) hazırladığımız kaynaklara da buradan ulaşabilirsiniz.
Biraz Konuşalım mı? Regl hakkında bilgilendirici broşür
Ped nasıl takılır? (Renkli)
Ped nasıl takılır? (Siyah-beyaz/boyanabilir)
Regli anlamak için vücudumuzu tanıyalım (Üreme sistemi)
Bu kaynaklardan herhangi bir ebeveyn/bakım veren de faydalanabilir. Tüm kaynaklar açık erişim kaynaklardır. Yani, belgeler üzerinde herhangi bir değişiklik yapmadan, print edip, ya da dijital olarak evinizde, derneğinizde, kurumunuzda kullanabilirsiniz.
Aciliyet onayı öldürür.
Gerçekten de acil bir ihtiyaç olarak talep edilen bu kaynakları hazırlarken, bugüne kadar ‘çok acil ama’ temasıyla aldığım diğer talepler gözümün önünden geçti. Kimi, birinin plansızlığından, kimi, yaptığı işe biraz fazla anlam yükleyenden gelmişti… Genellikle ‘acil’, hiç de acil değildi.
Aciliyet, onayı öldürür; insanın kendi için aklı selim şekilde karar verebilmesine engel olur diyor Tema Okun. Eleştirdiği, modern çağın her şeyi “acil” kılması. Savunduğu ise, aciliyet ve kolonizasyon ile beraber beyaz Avrupa’dan gelen diğer kavramların, beyaz üstünlüğünü besleyen ve ırkçı uygulamaları hayatta tutan bir iş yapış biçimine sebep olduğu.
İronik şekilde, bir şeyler gerçekten acil olduğunda, acil olmayan süreçlerde yaratılan toksiklik ortadan kalkıyor. Dayanışma doğuyor. Aciliyetin karşıtı dayanışma belki de. He, sömüren yine sömürmeye, çalmaya, çırpmaya, yıkıp, yakmaya devam ediyor. Yıkıp yakanlara inat, toz duman içinde dayanışmamız güçleniyor.
Dayanışma, ve sevgiyle. — Rayka
Birhan Keskin isyanında ne haklıymış "Sağlıklı Yas Ne Ross' u yazarken...
Yazınız çok anlamlı, düşüncelerimiz benzer, sevgiler.